Pandeminin yaralarını yeni yeni sarmaya başlayan dünya ekonomisi, bu kez de Ukrayna-Rusya savaşı nedeniyle ciddi bir sınav veriyor… Rusya’nın Avrupa’nın en büyük gaz tedarikçisi olması, Ukrayna’nın ise kritik bir geçiş noktasında bulunması, denklemi daha da çetrefilleştirdi.
Bugün gelinen noktada Rusya ile Avrupalı ülkeler arasında devam eden kriz, doğal gaz fiyatlarına tavan yaptırmakla kalmadı. Hem bu fiyatların vatandaş enflasyonuna doğrudan etkileri kendini gösterdi hem de Avrupa başta olmak üzere birçok ülkede art arda yeni önlemlerin alındığı bir dönem başladı.
Bu dönemde Fransa’da kaloriferlerin 19 derecede çalıştırılmasına karar verildi. İspanya doğal gazda KDV’yi düşürdü, Almanya’da kamu binalarının ısıtılmasında ciddi tedbirler getirdi. Macaristan kamuda doğal gaz kullanımını yüzde 25 azaltırken, Polonya tek sefere mahsus olmak üzere her haneye destek ödemesi yapma kararı aldı.
Türkiye ise bu süreçte hem elektrik hem doğal gaz için farklı kademeler belirledi ve bu kademeler için milyarlarca liralık destek sağladı. Daha net bir ifadeyle; vatandaşın doğal gaz ya da elektrik faturasındaki gerçek tutarın yüzde 75’e varan kısmını kendisi ödedi. Yılın ilk yarısında devletin enerjide sübvanse ettiği tutar 150 milyarı aştı.
Avrupa’nın aldığı sert tedbirler, Türkiye’de devletin cebinden çıkan milyarlarca liraya rağmen halen bazı alanlardaki enerji kullanımı dikkat çekiyor. Bu durum kafe-restoran gibi yerlerde sıkça görülüyor. Mekanların önünde bulunan açık alanlara doğal gaz ya da elektrikle ısınan sistemler kuruluyor. Kısmen ve geçici bir ısınma için kurulan sistemler haliyle sadece anlık bir etki sağlıyor.
Peki dünyanın üzerine titrediği doğal gaz kullanımında Türkiye gerçekten de böylesine savurgan bir görüntü izleyebilecek durumda mı? Bu durum için çözüm ne? Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Levent Yılmaz ve Enerji Uzmanı Mehmet Doğan bu soruları cevapladı.
Doç. Dr. Levent Yılmaz, bu durumun savaştan önceki dönemlerde de radarında olduğundan bahsederek başlıyor yanıta… Savaş başlamasa ve fiyatlar tavan olmasa da mekanların dış alanlarının ısıtılmasının yanlış olacağının altını çiziyor.
“Türkiye gibi enerjide dışa bu denli bağımlı bir ülkede birileri sigara, nargile, çay, kahve içecek diye açık havanın ısıtılmaya çalışması son derece yanlış” diyor Yılmaz ve bu durumun aynı zamanda karbon salımını da tetiklediğinden bahsediyor.
Bu sürecin cari açığı da olumsuz etkilediğinin altını çizen Yılmaz’a göre bu yanlışta ısrar edilmesinin farklı sonuçları da var:
“Doğal gaz fiyatlarının tavan yaptığı bir dönemden bahsediyoruz. Enerji fiyatları geldiği nokta itibariyle tüketici enflasyonunu doğrudan etkileyen bir hal aldı. Bu ortamda açık alanı ısıtmaya çalışmak ülke ekonomisinin geneline zarar verecek kadar kritik bir noktaya geldi.
Bunun mutlaka regüle edilmesi şart. Büyük bir kapalı mekanın bu şekilde ısıtılmasına karşı değilim. Ancak işin içine açık alan girince kesinlikle bu yöntemin yasaklanması gerektiğini düşünüyorum. Tütün ve tütün mamulleri tüketilecek diye biz gazı sokağa saçacak kadar zengin bir ülke değiliz.
Yasaklanmayacaksa bile diğer seçenek çok ciddi vergilendirilmesi olabilir bu sistemi kullanan yerlerin. Ancak bu durumda ürün fiyatlarına artış şeklinde yansıması ihtimali var. Haliyle de bu da enflasyona yansıyabilir. Karar vericilerin net ve hızlı bir çözüm bulması şart.
Tabi burada bazı kişiler ‘müşteri istiyor’ diyebilir. Kimi mekanların yüksek cirolara ulaşmak için bu yöntemi kullandığını ve mekanın dışında her yere ısıtıcı koyduklarını görüyoruz. Ancak onların cirosu yüksek olacak diye ülkenin cari açığının yükselmesi kabul edilemez.”
Enerji Uzmanı Mehmet Doğan ise insanların dış mekanlarda oturmasına ya da bu alanların ısınmasına temelde karşı olmadığını söylüyor. Ancak bu noktada başka bir sorun olduğuna işaret ediyor ve “Devlet fiyatlardaki artış vatandaşa yansımasın diye cebinden destek sağlarken, kafelerin bu desteği sokağa saçması iyi bir görüntü vermiyor” diyor.
Mevcut durumda söz konusu mekanların ‘ucuz gazla ferahlık sağlayan işletmeler’ olduğuna vurgu yapıyor Doğan ve bu tip işletmelere gazın gerçek fiyattan satılması gerektiği görüşünü savunuyor.
“Olması gereken; devletin bu mekanlara gazı gerçek fiyattan vermesi” ifadesini kullanan Doğan, o zaman vatandaşın da ısıtılmış bir dış mekanda yeme-içmenin gerçek maliyetini göreceğine işaret ediyor.
Mehmet Doğan’ın dikkat çektiği bir diğer nokta ise işin toplumsal boyutu oluyor… Bunun bir bilinç meselesi olduğuna vurgu yapan Doğan, sözlerini şöyle tamamlıyor:
“BOTAŞ gerçek fiyatları yansıtsa tüketicilerin bu maliyeti kaldırabileceğini pek sanmıyorum. Kafe ve restoranların da kasten bu yolu seçtiğine inanmıyorum. Ortada kasıt yok, müthiş bir bilinçsizlik var.
Eğer devlet gazı bu yerlere gerçek bedel üzerinden verirse işletmeler ya bu sistemleri kaldırmak zorunda kalır ya da bedelini öder. Vatandaş da kışın ortasında dış mekanda ısınarak kahve içmek istiyorsa bu fiyatları göze alacak.
Devletin bir iyi niyeti var. Vatandaşlar bu zorlu süreci mümkün olan en hafif şekilde atlatsın istiyorlar, ama söz konusu mekanların iyi niyeti suistimal ettiğini düşünüyorum. Bunun da önüne geçilmesi şart.”
KAYNAK: TRT HABER